The Teakwood Haven 2025

The Teakwood Haven 2025

Viyon ve Malzeme Stratejisi

Bu mekânı tasarlarken temel çıkış noktamız, modern mimarinin yalın dilini, duyusal zenginlikle harmanlamaktı. Projenin omurgası, sıcaklık ve samimiyet sunan doğal ahşap ile mekâna topraksı bir denge katan brüt dokulu taşın diyalogu üzerine kurulmuştur. Ahşap panellerin ve strüktürel kirişlerin belirgin kullanımı, sadece estetik bir tercih değil, aynı zamanda yapının sürdürülebilirlik ilkelerine olan bağlılığımızın bir ifadesidir. Bu doğal ve yenilenebilir malzemeler, yapının yaşam döngüsü boyunca çevresel etkisini minimize etme hedefimizin temelini oluşturur.

Geniş cam yüzeyler, projenin en kritik mimari elemanlarından biridir. Bu yüzeyler, iç ve dış mekân arasında geçişken bir zar işlevi görerek, mekânı doğal ışıkla doldurur. Bu sayede gün içinde yapay aydınlatmaya olan bağımlılığı azaltırken, pasif güneşlenme ile mekânın iklimlendirmesine de katkı sağlar. Camın sunduğu bu şeffaflık, doğayla kesintisiz bir görsel bağ kurmamızı ve dış peyzajı iç mekânın ayrılmaz bir parçası haline getirmemizi mümkün kılmıştır.

Mekân-İnsan İlişkisi ve Duyusal Kurgu

Tasarımın merkezinde, insan deneyimini zenginleştirmek yatmaktadır. Oturma alanı, şöminenin etrafında kurgulanmış ve seviye farkıyla mekânın geri kalanından ayrıştırılarak, özel bir toplanma ve “konuşma” ritüeli için tasarlanmıştır. Bu küçük kot farkı, fiziksel bir bariyer olmaksızın, mekâna hiyerarşik bir derinlik kazandırır ve kullanıcıya bir aidiyet hissi sunar. Minimalist çizgilerle bezeli mobilyalar, bu samimi atmosferi desteklerken, seçilen deri ve kumaş dokuları, dokunma duyusunu harekete geçirerek mekânın duyusal zenginliğini artırmaktadır.

Aydınlatma kurgusu da bu duyusal deneyimi katmanlandırmak üzere planlanmıştır. Tavandaki gömme spotlar genel bir aydınlık sağlarken, duvar aplikleri ahşap yüzeylerin sıcaklığını ve dokusunu vurgulayarak, günün farklı saatlerinde veya özel anlarda mekânın ruhunu değiştiren bir enstrüman gibi çalışır.

Doğa ile Eşsiz Bütünleşme

Projenin en iddialı ve güçlü yanı, doğayı bir dekor elemanı olarak değil, tasarımın ana karakteri olarak konumlandırmasıdır. İç mekâna yerleştirilen büyük yapraklı bitkiler, dışarıdaki peyzajın bir uzantısı gibi hareket ederek, doğal döngüyü içeriye taşır. Bu biyofilik yaklaşım, mekânın yalnızca bir barınak olmasını engeller, aksine onu sürekli evrilen, yaşayan ve nefes alan bir organizmaya dönüştürür. Cam cephelerden görünen yeşil alanlar, iç mekânın bir parçası gibi davranırken, kullanıcıların doğayla kurduğu sezgisel bağı güçlendirir. Bu kurgu, modern yaşamın getirdiği hız ve karmaşaya karşı bir sığınak sunarak, dinginliği ve huzuru temel bir ihtiyaç olarak ele almıştır.